İşitme bireyin çevresel iletişiminde rol alan en önemli yetilerinden birisidir. İşitme kaybı olduğunda çevreyle olan iletişim sekteye uğrar. Bu durum hayat konforunu bozar. İşitme kayıplarının, uzun sürdüğü veya kalıcı olduğu durumlar hastalarda sosyal, kültürel hatta zihinsel gelişim eksiklikleri ortaya çıkar. Özellikle gelişim çağındaki çocuklarda işitme kaybı önemlidir. Bu çocuklarda öğrenme problemleri ortaya çıkar, iletişim zorluğu nedeniyle antisosyal kişilik bozuklukları oluşur.
İşitme sesin kulak kepçesinden toplanarak, dış kulak yolundan ve kulak zarı ve kemikçikler yoluyla iç kulağa iletildiği fizyolojik bir olaydır. Bu seviyeye kadar olan işitme kayıpları iletim tipi işitme kayıpları olarak adlandırılır. İç kulaktan işitme siniri yoluyla beyindeki işitme merkezlerine iletilmesine kadar olan yollardaki kayıplara sinirsel tip işitme kayıpları denir.
İşitme kayıplarının doğumsal veya sonradan kazanılmış çok sayıda nedeni vardır. Doğumsal nedenler nispeten az görülmesine rağmen yaşam sırasında ortaya çıkan bazı nedenlere bağlı ortaya çıkan işitme kayıpları daha sık görülmektedir. Toplumda görülme sıklığına göre bazı nedenleri sıralayacak olursak;
- Yaşlanmaya bağlı işitme kaybı (presbiakuzi): Ailesel yatkınlığı olan bireylerde daha sık olmakla beraber toplumun büyük kesiminde, özellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkan, iç kulak hücrelerinin harap olmasına bağlı ortaya çıkan sinirsel tip işitme kaybıdır. İlerleyici bir durumdur ve hastanın ihtiyacı göz önünde tutularak yapılan cihazlandırma (işitme Cihazı) ile tedavi edilir.
- Ani işitme kaybı: Çok sayıda faktörün sorumlu tutulduğu, aniden gelişen tek taraflı veya çift taraflı ortaya çıkan sinirsel tip işitme kaybıdır. Her yaş gurubunda görülebilen bu durum, erken dönemde tedavi edilebilirse, işitme kaybının tam veya tama yakın düzelme ihtimali yüksektir. Bu nedenle fark edilir edilmez KBB uzmanına başvurmak gereklidir.
- Kulakta sıvı birikmesi (seröz otitis media): Çocukluk çağı işitme kayıplarının en önemli nedenlerindendir. Tedavi edilmediği takdirde kalıcı işitme kayıplarına yol açabilir.
- Mikrobik nedenlere bağlı işitme kayıpları: Özellikle çocukluk çağında olmak üzere, her yaş gurubunda orta kulağın enfekte olmasına(orta kulak iltihabı, akut otitis media) bağlı ortaya çıkabilir. Uygun takip ve tedavisi yapıldığında iyileşir ve 1-2 ay içerinde işitme kaybı normale döner. Özellikle sık tekrarlayan ve kontrol altına alınamayan durumlarda kalıcı hasarlar (kulak zarında delik, kulak akıntısı, işitme kaybı) ortaya çıkabilir.
- Kulak zarı delikleri (timpanik perforasyon): Kulak zarında bütünlük olmayan hastalarda orta kulak ve iç kulak, açık yara mantığıyla iltihaplanmaya müsaittir. Bu nedenle cerrahi olarak (kulak zarı ameliyatı, timpanoplasti, kesisiz kulak zarı ameliyatı, endoskopik transkanal timpanoplasti) kapatılması önerilir.
- Kulak kemikçikleri ile ilgili hasarlar: Uzun süreli kulak zarı deliklerinde, orta kulağın tekrarlayıcı veya müzmin iltihaplarında (kronik otitis media), orta kulak tümörlerinde (kolestatom vb) veya kafa ve kulak travmalarında kemikçikler hasar görebilir. Bu durumların çoğunluğunda işitme kayıpları iletim tipidir ve cerrahi olarak düzeltilebilir. Bununla birlikte, kireçlenme (otoskleroz) olarak bilinen hastalıkta ortaya çıkan iletim ve sinirsel tipin birada olduğu işitme kayıpları ameliyatla (otoskleroz ameliyatı) ile düzeltilebilir.
- Tümörler: iyi huylu bile olsalar tümörler kemikçikler başta olmak üzere kulaktaki tüm yapılara zarar verirler. İşitme kaybına yol açan tüm tümörler arasında en sık görüleni kolestatomdur. İşitmede yaptığı kayıp yanında beyin içine ilerleyerek ölümcül sonuçlar doğurabilirler. Bu nedenle cerrahi tedavide asıl amaç tümörün tamamen çıkarılmasıdır. Hastaların çoğunda aynı seansta işitme seviyelerini de arttırmak cerrahi olarak mümkün olmaktadır. Ayrıca beyin içerisinde yer işgal eden kitler veya tümörlerde (akustik nörinom, menjiom vb) işitme yollarını etkileyerek sinirsel tip işitme kayıplarına yol açabilirler.
- İlaçlar: Kanser tedavisi gören hastalarda kullanılan kimi kemoterapi ilaçları ve idrar söktürücü (dirüetikler) ilaçlar ve yoğun ağrı kesici kullanımı (nonsteroid anti enflamatuar grup) sinirsel tip işitme kaybına yol açabilirler.
- Meniere Hastalığı: Toplumda yaklaşık %1 civarında görülen, iç kulak sıvılarının dengesizliği ile oluşan bir hastalıktır. Bu hastalıkta işitme kaybı ile birlikte kulak çınlaması ve kulakta dolgunluk hissi olabilir. Ataklar ile seyreden bu hastalıkta atak dışında işitme düzelir, diğer bulgular kaybolur. Ancak tekrarlayan ataklarla işitme kaybı kalıcı bir hal alabilir.
KULAK ÇINLAMASI
Var olmamasına rağmen kişinin kulaklarından ses duymasına kulak çınlaması (tinnitus) denir. Duyulan sesler çok farklı karakterlerde olabileceği gibi hastalar, tek tek taraflı veya iki taraflı olarak, genellikle uğultu şeklinde bir ses duyduklarını ifade ederler.
Nadiren hasta komşu damarsal yapılardan kaynaklanan sesleri duyar (objektif tinnitus). Bu ses bazen hekim tarafından da tespit edilebilir. Ancak kulak çınlamalarının çoğunluğunda kaynak bulunamaz (subjektif tinnitus).
Dış kulak yolunda basit bir kir kulak çınlaması nedeni olabileceği gibi, işitme sinirine bası yapan bir beyin tümörü de çınlamaya yol açabilir. Çınlamanın başlı başına bir hastalık olmayıp, başka bir patolojinin belirtisi olduğu göz önünde tutularak kulak çınlaması mutlaka incelenmesi gereken bir durumdur.
Kulak çınlaması ile başvuran hastada yapılması gerekenler.
- Detaylı bir hikâye ve tam bir fizik muayene
- Odyolojik testler (orta ve iç kulağa yönelik)
- Bazı durumlarda kan testleri ve Radyolojik İncelemeler
Tedavi sebebe yönelik yapılmalıdır. Kulak çınlaması nedeni olabilecek çok sayıda patoloji tanımlanmış olmasına rağmen, en sık neden yaşa bağlı veya farklı nedenlerle iç kulağın hasar görmesidir. Bu nedenle devam eden hasarın önlenmesi yanında iç kulağı koruyucu ilaç tedavileri kullanılabilir. Çınlama eğer hastanın günlük aktivitelerini bozacak kadar şiddetliyse ek tedavi yöntemleri uygulanabilir. Bunlar arasında tinnitus maskeleyici cihazlar, soft laser uygulamaları ve çınlama adaptasyon tedavisi (Tinnitus Retraining Therapy) sayılabilir. Kulak çınlamasına neden olabilecek organik bir patoloji tespit edilmişse cerrahi tedavi seçenekleri devreye girmektedir.
Baş dönmesi (vertigo)
Halk arasında da yaygın kullanılmaya başlanan vertigo yani baş dönmesi bir hastalık değil, belki bir hastalığa bağlı ortaya çıkan bir bulgudur. Gerçek anlamda vücut dengesinin bozulması olarak ifade edilmesi gereken vertigoyu anlamak için vücudun dengesinin hangi mekanizmalarla sağlandığını bilmek gerekir. Denge insan vücudunda, iç kulak, göz, eklem ve tendonlardan gelen verilerin beyinde organize edilmesiyle sağlanır. Dolayısıyla bu 4 sistemde ortaya çıkan bozukluklar baş dönmesiyle sonuçlanır. Nedene yönelik olarak baş dönmelerini iki grupta inceleyebiliriz:
- Santral baş dönmeleri: Merkezi sinir sistemindeki problemlerden kaynaklanır. Beyin, beyin sapı ve beyinciği etkileyen patolojilerde (beyin kanaması, inme, migren, tümör, multiple skleroz (MS) ) baş dönmesi ilk belirti olarak ortaya çıkabilir.
- Periferik baş dönmeleri:
- İç kulak ve denge sinirinden kaynaklı baş dönmeleri: pozisyona bağlı iyi huylu baş dönmesi (BPPV), Meniere hastalığı, Vestibüler nörinit, Labirintit gibi durumlar sayılabilir.
- Göz kaynaklı: Görme bozuklukları ön plandadır.
- Eklem ve tendon kaynaklı: ileri yaş, romatizmal hastalıklar gibi bu yapıları bozan durumlarda baş dönmesi görülebilir.
Baş dönmesi (vertigo) şikâyeti ile hastaneye başvuran hastaların büyük çoğunluğunda iç kulağa bağlı hastalıklar tespit edilmektedir. Detaylı bir öykü ve fizik muayene ile hekim çoğunlukla nedene ulaşabilir. Gerekli görüldüğü durumlarda bazı tetkikler (elektronistagmografi, videoelektronistagmografi, BT ve MRI) istenebilir. Tedavi nedene yönelik yapılmalıdır.